30 Ocak 2016 Cumartesi

Düşünce okuma teknolojisi gerçek oluyor

Washington Universitesi'ndeki bilim insanları, beyin sinyallerini düşünme hızında takip ederek çözmeyi başardı.
neuralinterface1
Beyin, insanlık için hala büyük gizemlerle dolu bir organ. Sayısız üniversitede, sayısız bilimsel araştırma beyinin sırlarını çözmek, düşüncenin ve düşünce okumanın gizemini anlayabilmek için tam hızla devam ediyor.
Beyin sinyallerini okuyabilmek aslında bilim kurgu değil, aksine bugünün teknolojisiyle mümkün bir eylem. Öyle ki, bazı elektronik üreticileri bilgisayardaki imleci beyin gücüyle, düşünerek kontrol etmeyi mümkün kılan bazı beyin sinyali okuma cihazları üretiyorlar ve satıyorlar. Hatta, ünlü bilim insanı Stephen Hawking’in hastalığı nedeniyle hareket edemiyor ve konuşamıyor olmasına rağmen, Intel tarafından tasarlanan ve tekerlekli sandalyesine monte edilen özel bilgisayarı düşünce gücüyle kullanıp, düşüncelerini sese çevirmesi ve söylemek istediklerini bilgisayarın hoparlöründen insanlara aktarabilme gibi bir yeteneği olduğunu da unutmayalım.
stephen-hawkingAncak, beyin sinyallerini okuma teknolojisinin en büyük handikabı çok yavaş çalışması. Bu teknolojiyi kullananların kontrol etmek istediği cihazı kullanırken çok yavaş düşünmeleri, çok yorucu bir şekilde düşüncelerine “yavaşça” odaklanmaları gerekiyordu. İşte bu handikap nedeniyle, piyasada satılan giyilebilir cihazları düşünce gücüyle kontrol etmek gibi seçenekler gündeme gelmiyordu. Örneğin, Google’ın Glass gözlükleri ve Oculus Rift gözlükleri düşünerek kontrol edilebilecek cihazlar olmalarına rağmen, teknolojinin çok yavaş çalışması nedeniyle bu yetenekler gözlüklere adapte edilmiyordu.
Washington Üniversitesi’ndeki bilim insanları ise şimdi beyin sinyallerini düşünce hızıyla tespit edebilecek yeni bir yöntem geliştirdiler ve ilk testlerin başarılı olduğunu da açıkladılar. Buna göre, düşünce okuma testine katılan deneklerin hangi resimlere baktığını tahmin etmeye çalışan bilim insanları %96 doğruluk payı ile düşünceleri okumayı başardılar ve beyin sinyallerini 20 ms gibi çok kısa sürede tespit edebildiler.
Bu yeni teknoloji, tüketici elektroniği ürünlerinde kullanılmaya başladığında, AR/VR gözlüklerini, cep telefonlarımızı, akıllı saatlerimizi, düşüncelerimizle kontrol edebilmeye başlayacağız.

26 Ocak 2016 Salı

Sanat Tarihçileri “Üryan, Çıplak, Nü” Sergisini Konuşuyor


Leyla-Gamsiz-Oturan-Kadın

Pera Müzesi’nde, “Üryan, Çıplak, Nü” başlıklı sergi kapsamında Ocak ayı içinde Deniz Artun ve Ahmet Kamil Gören’in söyleşileri düzenleniyor. Sanatseverler ayrıca 21 Ocak’ta serginin küratörü Ahu Antmen eşliğinde özel bir sergi turuna katılabilecek.

Pera Müzesi’nde Türk resminin modernleşme sürecinde nünün gelişimini anlatan “Üryan, Çıplak, Nü” sergisine paralel olarak Ocak ayında üç farklı etkinlik düzenleniyor. 13 Ocak Çarşamba günü Deniz Artun ile “Çıplaklık Tercüme Edilebilir Mi?” başlıklı bir söyleşi, 28 Ocak Perşembe günü ise Ahmet Kamil Gören’in konuşmacı olacağı “1914 Kuşağı ve Nü Çalışmaları” konulu bir konuşma gerçekleşecek. Ziyaretçiler ayrıca serginin küratörü Ahu Antmen eşliğinde düzenlenen özel sergi turuyla 21 Ocak Perşembe günü sergiyi ayrıntılı bir şekilde gezebilecek.
Çıplaklık Tercüme Edilebilir Mi?
Yüksek lisans ve doktora çalışmaları sırasında Fransa’nın kültürel tarihi üzerine yoğunlaşan Deniz Artun’un konuşmacı olacağı “Çıplaklık Tercüme Edilebilir Mi?” başlıklı söyleşi 13 Ocak Çarşamba günü saat 19:00’da sergi katında düzenlenecek. Söyleşide Artun, sergideki bazı eserlerle Fransız resim tarihinin efsaneleşmiş çıplaklarını ilişkilendirecek; ressamlar, modeller ve pozları arasındaki ilişkilere de değinirken Paris’in, Türkiye’de sanatın modernleşmesine olan etkileri de ele alacak.
1914 Kuşağı ve Nü Çalışmaları
Sanat tarihçisi ve Türk resim sanatına ilişkin birçok yayına imza atan öğretim üyesi Ahmet Kamil Gören’in konuşmacı olacağı “1914 Kuşağı ve Nü Çalışmaları” başlıklı söyleşi ise 28 Ocak’ta saat 19:00’dan itibaren izlenebilecek. Gören, söyleşide Türkiye’de resim alanındaki nü çalışmaları, toplumsal dönüşümün ışığında ele alacak. “1914 Kuşağı” ya da “Çallı Kuşağı” olarak da bilinen ressamlarla başlayan sürece vurgu yapan Ahmet Kamil Gören, 1908’de ilan edilen İkinci Meşrutiyet’in yarattığı özgürleşme ortamının bu sürece olan etkilerine de değinecek.
Küratörle Sergi Turu
Pera Müzesi’ndeki “Üryan, Çıplak, Nü” sergisi etkinliklerinin sonuncusu ise sergi küratörü Ahu Antmen ile yapılacak. Resim sanatı üzerine yayınları bulunan ve Marmara Üniversitesi ile Sabancı Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Antmen, 21 Ocak Çarşamba günü saat 18:00’da gerçekleşecek açıklamalı sergi turunda ziyaretçilere eşlik edecek. Antmen, farklı dönemlerden 44 sanatçının akademik etütlerinin de dâhil olduğu 150’ye yakın eserin yer aldığı sergiye dair ayrıntılı bilgiler vererek resimdeki çıplaklık olgusunu modernlik ve muhafazakârlık ikileminde ele alacak.
“Üryan, Çıplak, Nü: Türk Resminde Bir Modernleşme Öyküsü” sergisi 7 Şubat tarihine kadar ziyaret edilebilir. Osman Hamdi Bey, Süleyman Seyyid Bey, Halil Paşa, İbrahim Çallı, Zeki Faik İzer, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Fikret Mualla, Yüksel Arslan gibi farklı kuşaklardan sanatçılara yer veren sergi, yüzyıl başında gizli saklı ve tek tük, Cumhuriyet döneminde ise yoğun olarak üretilen nü resimlerin izini sürerek ressamların, çıplaklığın sanatsal temsillerine karşı var olan kültürel direnci aşma çabalarını gözler önüne seriyor.
Söyleşiler indirimli müze bileti (10 TL) ile, küratörle sergi turu ise rehberli tur ücretiyle (30 TL) izlenebilecek. Etkinlikler Pera Müzesi Dostları’na ücretsiz.
Her üç etkinliğe katılım için de rezervasyon gerekiyor. Etkinliklere katılmak için resepsiyon@peramuzesi.org.tr e-posta adresinden veya (0212) 334 99 24 numaralı telefondan rezervasyon yaptırılabiliyor.

BEYİNDE UNUTUŞA YER OLMAYAN SES : MÜZİK


Müzik, en derinde gizlenmiş insan manzarasını açığa çıkarabilecek güce sahiptir. 
Müzik insanlara pek çok farklı açıdan seslenebilir, erişebilir, onları değiştirebilir. Birlikte şarkı söylerken, şarkının belli etkileri ve bağlantıları üzerinden ilişki kurarız, fakat yalnızca seslerimizi değil bedenlerimizi de eşgüdümleyerek birlikte dans edersek bu bağ daha derin, daha ilkel bir hal alır. ''Beden, eylemler birliğidir'' ; birlik yoksa etkinleşme ya da etkileşime dair hiçbir özellik aktif değilse bedenlilik algımız da zayıflayabilir. Birine sarılmak, onlarla birlikte dans figürleri yapmak (belki de ayna nöronların aktivasyonunun ) etkisiyle, Alzheimer ve demans hastalarının  dansla karşılık verme tepkisi uyandırabilir. Böylelikle başka anlarda erişilmesi mümkün olmayan hastalar canlandırılabilir, yeniden hareket etmeleri ve en azından bir süre için (en derin bilinçlilik hallerinden biri olan) bir tür fiziksel kimlik ve bilinç kazanmaları sağlanabilir.
BEYİN VE RİTİM
Perküsyon çalmak beynin en temel, korteks altı seviyelerine hitap eder. Kişisel ve zihinselin daha altında bir yerdeki bu fiziki yada bedensel seviyede, müzik melodiye veya şarkının kendine özgü içeriğine ya da duygusal etkisine ihtiyaç duymaz; ona en çok gereken, kritik önemdeki şey, 'ritim' dir. Somut beden algımızı, hareket ve hayat duyarlılığımızı sadece ritim yeniden canlandırabilir. Demans ilerledikçe kişisel anılar gittikçe seyrekleşir. Fakat belli anılara tepki verme biçimleri, özellikle dansla bağlantılı motor bellek ve motor tepkiler her zaman varlığını sürdürür. 
Dilsiz, yalıtılmış, aklı karışık bireylerin müzikle bağ kurmasını izlemek çok şaşırtıcı. Kendi dünyalarında ya da bilinmeyen bir yerde kaybolmuş, karşılıklı etkileşim bir yana, tutarlı bir tepki vermekten aciz görünen bir grup ilerlemiş demanslı hastanın karşılarında müzik çalmaya başlayan birine nasıl tepki verdiğini izlemek daha da şaşırtıcı. Dikkatler aniden yöneliyor: dalıp gitmiş yarım düzine göz müzik çalan kişiye çevriliyor. İşin ilgi çekici yanı ise, durgun hastalar teyakkuza geçip dikkat kesilirken ajite hastalar sakinleşiyor.
Tanıdık müzik bir tür Proustçu anımsatıcı işlevi görerek uzun zaman unutulmuş duygularla  veya 'beynin üzerini örttüğü bilgiyle' çağrışımları ortaya çıkarır ve hastanın bütünüyle yitirilmiş olduğu sanılan duygudurumlarıyla anılara yeniden erişebilmesini sağlar. Eskiden bilinen müzik tanındığında  ve duygusal titreşimi hissedildiğinde yüzlerde ifadeler belirir. Belli bir iki kişi şarkıyı mırıldanmaya başlar, başkaları onlara katılır ve kısa sürede (çoğu önceden hiç konuşmayan) bütün grup şarkı söylemeye başlar.
ANILARI DEHLİZLERDEN ÇIKARAN MÜZİK
Müzik, bildiğimiz olaylar, insanlar, yerlerden oluşan anımsadığımız, kişisel dünyamızdan başka yerlere de götürebilir bizi:
 95 yaşına ulaşmış Alzheimer hastası biri, elinde gazeteyle dolaşıyor, ama sorulduğunda  onun bir  gazete olduğunu ve 'gazete' nin ne olduğunu bilmiyordu. Denetimsiz bırakıldığında pantolonunu ters giyebiliyor, ayakkabılarını tanımıyor ve traş köpüğüyle dişlerini fırçalıyordu. Genel görüşmelerde ise nasıl olduğu sorulduğu zaman, tatlı bir tavırla ''Sağlığımın yerinde olduğu kanaatindeyim'' şeklinde makul ve dingin cevabı hemen dikkat çekiyordu. Şüphesiz bunama ölçüsünü aşmış ölçüde demanslıydı ama karakterini, nezaketini, düşünceliliğini korumuştu. Alzheimer' ın yarattığı görülür tahribata(olaysal bellek ve genel bilgi yitimi, yönelim bozukluğu, bilişsel kusurları) rağmen, anlaşılan nezaketi belki de çok daha derin ve eski katmanlarda kökleşmişti. 
Neredeyse vasat sayılabilecek müzik özgeçmişi olan bu hasta, bazı müziklere ağlayarak karşılık veriyordu, bazen dudaksız derin bir gülümsemenin tüm yüzüne yayıldığını görebiliyordum. Bütün diğer keyifler; eşinin yüzü, çocuklarının anısı, iş hayatı, 40 yılını dünya seyahatlerine ayırmışken,yolculuk etmenin keyfi unutulmuşken, müzik ona nasıl etki edebiliyordu? Her şey unutulmuşken, müzik içinde neye dokunuyordu; başka türlü bir anıyı; zamandan, mekandan, olaylardan, hatta en sevdiği kişilerden bağımsız, kalbi bir anıyı müzik nasıl serbest bırakıyordu? unutuşa yer olmayan bir bölgeyi açığa çıkardığı kuşkusuz.
Korteksimizin belli bölgeleri kuşkusuz müzik  zekası ve duyarlılığına hizmet ediyor ve bu bölgelerin hasar görmesi bazı amüziya türlerine neden olabiliyor. Fakat beyinde müziğe tepkinin geniş bir alanda gerçekleştiği, yalnıza kortikal değil korteks alt yapıları da kapsadığı anlaşılıyor; böylece Alzheimer gibi kortikal hastalıklar bile müziği algılamaya, müzikten keyif almaya ve tepki vermeye engel olamıyor. 
Müzikten keyif almak ve ona derinden tepki vermek için müzik eğitimi almış veya müziğe düşkün ya da yetenekli olmak gerekmez. Müzik insan olmanın parçasıdır, müzik geliştirmemiş, müziğe değer vermeyen uygarlık yoktur. Bu denli kolay ulaşılabilir olması gündelik hayatta önemini yok saymamıza neden olabilir: bir radyoyu açar, kapar, bir melodi mırıldanır, ayağımızla tempo tutar, eski bir şarkının sözlerinin zihnimizde dolandığını fark eder ve çoğumuz üzerinde hiç durmayız. Oysa demans yüzünden bir bilinmezin içinde kaybolanlar için durum çok daha farklıdır. Müzik onlar için bir lüks değil gereksinimdir ve müziğin onları bir süreliğine de olsa kayboldukları yerden kendilerine ve başkalarına kavuşturma gücü başka hiçbir şeyde yoktur.
Müzik tüm benliğinizde geveze bir kuş olsun ve hiç susmasın.
Müzikle, sağlıcakla kalın.
kaynak:BrainPsychology

25 Ocak 2016 Pazartesi

Evrenin yaşı

Astronomlar Samanyolu'ndaki 70 bin yıldızın yaşını hesaplayarak galaksinin şu ana kadar oluşturulmuş en kapsamlı yaş haritasını çıkardı.

Yıldızların kırmızıdan maviye doğru yaşlarına göre renklendirildiği haritada, Samanyolu'nun merkezinde çok sayıda kırmızı yani yaşlı yıldız bulunduğu görülüyor. En yaşlı yıldızların yaklaşık 12 milyar yaşında olduğu tahmin ediliyor.

Yani yıldızların yaş haritası, Samanyolu sarmalının merkezden başlayarak çevreye doğru büyüdüğü tezini doğruluyor.

Samanyolu'nun şu ana kadar çıkarılan en büyük haritası olan çalışma, ABD'nin Florida eyaletindeki 227. Amerikan Astronomik Topluluğu toplantısında tanıtıldı. Araştırmacılardan Melissa Ness, harita ile 'galaksinin oluşumuna dair benzeri görülmemiş detaylar içeren bir bir çalışma yapmış olduklarını' söyledi. Gök bilimciler yıldızların yaşlarını hesaplayabilmek için iki teleskoptan gelen verileri kullandı.

Sloan Dijital Gökyüzü Araştırması sayesinde yıldızların kimyasal yapıları araştırılırken, Kepler uzay teleskobu sayesinde yıldızların ağırlıkları hesaplandı. Astronomlar bu veriler sayesinde yıldızların yaşını hesaplayan ve yaşına göre renklendiren bir model tasarlayarak Samanyolu'ndaki 70 bin yıldıza uyguladı.


KAYNAK:bbc.com/turkce/
Fotoğraf

Fizik Seni Uçurur


Fizik yasaları kağıt üstünde kimilerine sıkıcı gelebilir. Fakat fiziği kurallarına göre oynarsanız işte o denklemler sizi uçurur! Öyleyse nedir bizi uçuran fizik yasaları?

Öncelikle uçağa etki eden 4 temel kuvvetten bahsedelim. Bunlar: ağırlık, itme, direnç ve kaldırma kuvvetleridir. Ağırlık, uçağın kütlesi ve yer çekiminden dolayı oluşan kuvvettir. İtme ise motor gücüyle meydana gelir. Havanın, uçak hareketine karşı koyması da  direnci oluşturur. Kaldırma kuvveti ise kanatlar sayesinde oluşur, bunu ilerleyen bölümde daha detaylı göreceğiz.

Uçağın dikey hareketi “ağırlık” ve “kaldırma” kuvvetleri ile sağlanır. Örneğin kaldırma > ağırlık olduğu durumda uçak yukarı doğru yükselirken, kaldırma < ağırlık  durumunda ise uçak aşağı doğru hareket eder. Yatay hareketler ise itme ve direnç kuvvetleriyle sağlanır. İtme > direnç iken uçak ileri doğru hareket eder. Zıt kuvvetlerin birbirine eşit olduğu durumda yani, kaldırma=ağırlık ve direnç=itme iken, uçağa etki eden net kuvvet sıfır olur. Newton’un 1. yasasına göre bir cisme  etki eden net kuvvet sıfır ise, cisim hareketine sabit hızla devam eder . Öyleyse uçağa etki eden net kuvvetin sıfır olduğu bu durumda uçak sabit yükseklikte ve sabit hızda uçar.

Devami için tiklayiniz: http://www.fizikist.com/fizik-seni-ucurur/
Fizik Seni Uçurur! - Fizikist

Mısır piramitleri hakkında yeni bilgilere ulaşıldı


Mısır piramitleri ile ilgili bugüne kadar bilinmeyen yeni bulgulara ulaşıldığı ve bunların piramitlerin gizemli yönlerinin ortaya çıkmasını sağlayabileceği bildirildi.

Kahire Müzesi'nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Mısır Tarihi Eserler Bakanı Memduh ed-Demati, "Piramileri Tarama (Scan Pyramids)” projesi çerçevesinde Japon, Fransız ve Kanadalı bilim adamlarının çeşitli araştırmalar yaptığını söyledi.

Araştırmalar sonucunda, piramitlerin sıcaklıklarıyla ilgili farklı verilerin elde edildiğini belirten Demati, piramitlerin içinde gizli odaların ve koridorların olabileceğinin öngörüldüğünü kaydetti.

Projeyi yürüten Tarihi Eserleri Koruma Merkezi Müdürü Mehdi Tayyubi de Japonya'da üretilen yüksek çözünürlüklü kameralar ile piramitlerin tekrar görüntülendiği ve incelendiğini anlattı.

Kırmızı ve Kuzey Piramit olarak da bilinen Snefru Piramidi'nin zirvesinde sıcaklık derecesinin diğer bölümlere göre daha yüksek olduğunun keşfedildiğini ve bu durumun daha önce bilinmediğini dile getiren Tayyubi, binlerce yıl önce inşa edilen piramitlerin titiz ve sabırlı şekilde incelenmesi gerektiğini vurguladı.

Japon bilim adamlarının, X-Ray ışın teknolojisiyle yaptığı araştırmalarda, Keops Piramidi’nin de kuzey yüzeyinin diğer yüzeylere göre 3 ila 4 derece daha sıcak olduğunun belirlendiği açıklandı. Keops'un kuzey yüzeyinde karanlık bir bölümün tespit ettiği de kaydedildi.

Mısır Eserler Bakanlığı geçen yılın ekim ayındaki açıklamasında, 2016 yılını “Piramit yılı” olarak ilan etmiş ve 4 bin 500 yıl önce inşa edilen piramitlerin daha iyi araştırılması için çalışmaların yoğunlaştırılacağını duyurmuştu. (AA)


Beynin Etrafında Bilgi Taşıyan Zayıf Elektrik Alan Bulundu



Case Western Reserve Üniversitesi’nden araştırmacılar, yavaş beyin dalgalarının beynin zayıf elektrik alanı ile taşınabileceğini gösterdiler. Bu gelişme sayesinde hafıza oluşumu ve epilepsinin anlaşılmasına imkan sağlayabilir.

“Araştırmacılar beynin içinde yer alan bu elektrik alanların, dalga transmisyonu sağlayamacağını düşünüyordu. Fakat öyle görünüyor ki, beyin bu alanları kullanarak , sinaptik transmisyon, boşluk bağlantıları veya dağılım olmadan iletişim kurabiliyor.

Durand ve ekibi bu sonuca ulaşmak için nöral dalgaları kaydederek çok yavaş olduklarını keşfetti. Bu da olaya ortak olan başka bir şey olduğunu gösteriyordu. Tek muhtemel açıklamanın  zayıf elektrik alan varlığında bilgi bilgi aktarımı olabileceğini düşündüler.

Ekip teoriyi test etmek için bilgisayar modelleme ve fare beyninin hipokampüsündeki aktiviteyi inceledi. Beynin bu bölümü hafıza ve uzaysal konumlama ile ilgili olarak çalışıyor. Zayıf elektrik alan 2.6 mV/mm, varlığında bir hücre veya hücre gruplarının komşu nöronları stimüle edebildiğini keşfetti. Bu da beyinden saniyede 10cm/s hızla sinyallerin yayılabileceğini gösteriyor.

Ekip bilgisayar modelinden yararlanarak elektrik dalgasını bloke ederek, hücrelere arasındaki uzaklığı arttırdığında, dalgaların hızının azaltılabileceğini gözlemledi. Ayrıca bu teoride zayıf elektrik alanı sayesinde beyin sinyallerinin yayılımını sağlayabileceğini gösterdi.

“Bu fenomen için pek çok çalışma olsa da , bugüne kadar hiç kimse bu iletişimleri kuramadı.  Bu gibi doğrultulmuş alanlar üzerine olan çıkarımlar sayesinde hem patolojik, hem nöbetle, hem de kognitif ritimlerle etkileşim sağlanarak beyindeki farklı işlemler regüle edilebilir,” diyor Penn State Üniversitesi’nden Nöral Mühendislik Direktörü Steven J. Schiff.

Araştırma ekibinin açığa çıkardığı bu araştırma, hepsi yaklaşık 1m/s hızla ilerleyen uyku halindeyken gerçekleşen teta dalgaları ve epileptik nöbet dalgalarının yayılmasının ardındaki mekanizma olabilir. Araştırmacılar şimdi hangi kısmın epilepsi ve düzenli beyin fonksiyonunda yer aldığını belirlemeye çalışıyor. Eğer bu tespit edilebilirse, bilginin hangi bölgelerde taşındığı ve gerçekten nerede başladığı açığa çıkabilir. Araştırma The Journal of Neuroscience’de yayınlandı. (gercekbilim.com)
Animasyonlu Fotoğraf